26 Ekim 2011 Çarşamba

Stars


"Sana dokunduğumda huzur buluyorum."

Bir insan daha başka ne duymak ister ki hayatta?
Delice aşık olduğu, bir gün bile onsuz yapamadığı erkeğin ağzından bunları duymak!!
Ben bu güzel adam için yaşamak istiyorum.
Ona tüm sevgimi, aşkımı, tutkumu, güzellikleri vermek istiyorum.
Kalbim hızla atarken başını göğsüme yaslayıp uyusun istiyorum.
Hissettiği huzuru hayatının sonuna kadar hissettirebilmek istiyorum.

Yıldızlarda olmak böyle bir şey olsa gerek..

12 Eylül 2011 Pazartesi

Vapur


Erkek kimdir?
Erkek nasıl olunur?

Erkek herşeyden önce güçlü olur. Sağlam durur hayata karşı. Bakışları serttir, bakınca insanın içini delip geçer..

Bir o kadar da yumuşaktır, kadınına karşı. Gözlerine baktığında kalbini görür. Bilir kadının içini, ürkekliğini tanır..

Hayatı sonuna kadar yaşamalıdır erkek. Görmelidir pisliği, kokuşmuşluğu..

Kalbi ilk kırgınlığını yaşamış olmalıdır değmeyecek çocukluklar yüzünden. Saflığı gitmiş olmalıdır. Gitmiş olsun ki değerini bilsin saflığın..

Erkek güven vermelidir. Alınca kadını kollarına, kolları kadının evi olmalıdır. Kadın kendini güvende hissetmelidir. En şiddetli fırtınalardan korunabileceğini bilmelidir kadın erkeğin kollarında..

Erkek dediğin ağlamalıdır. Ama her zaman değil. Ağladığında kadının göğsünde olmalıdır. Eritmelidir gözyaşları kadının sinesini..

Erkek yuva olmalıdır. Baba olmalıdır. İçi gitse de çocuğuna taviz vermemelidir değerlerinden. Çocuk yetiştirmelidir, insan yetiştirmelidir..

Kadın,
Kadın nasıl kadın olur?

Kadın en önemlisi sadık olmalıdır. Gönlüne sadık olmalıdır. Yüreği uçup kaçmamalıdır. Yüreğinin durağını seçip bir ömür orada kalmalıdır..

Kadın narin olmalıdır. Dokununca kırılacakmış gibi..

Kadın güçlü olmalıdır. Erkeği sarılınca ona fark ettirmeden göğsünden destek olmalıdır ki erkeği hep dimdik dursun ayakta..

Kadın okşamayı bilmelidir. Dokunduğu zaman yumuşatabilmelidir erkeğin sert ruhunu. Dokunamadığı zaman kalbini göndermeyi bilmelidir erkeğin yanına, erkek evini hep yanında taşısın diye..

Kadın bütün duyguları bilmelidir. Yaşayabilmelidir hepsini, yaşatabilmek için erkeğe..

Kadın anne olmalıdır. Kol kanat germelidir evinin üzerine. Çocuğunun canı yandığında ondan önce ağlamalı ama çocuğu düştüğünde o ayakta olmalıdır elinden tutup daha dik ayağa kalkması için. Kadın çocuk yetiştirmelidir, insan yetiştirmelidir..


Kadınla erkek birlikte olmalıdır. Aile olmalıdır, mucize olmalıdır..

Kadınla erkek hep yan yana olmalıdır. Sırtlarında yükseleceği için hayat, birlikte sağlam bir temel olmalıdır..

10 Haziran 2011 Cuma

Daldan dala..

Bu sefer mutluluktan değil mutsuzluktan kilitlendi ellerim
Tıkandı yüreğim, kaçamadı kelimeler kıvrımlarımdan öteye
Ben kıvrıldım
Yatağıma aldım kangreni
Ölesiye seviştim onunla
Yorulmadan
Vahşice
Gecelerce uyku dediğim yorgunluğun kollarına attım kendimi sonra
Rüya dediğim arenaya çıktım
Boğuştum
Savaştım
Atladım
Zıpladım
Patladım
Arkası dönük insanların yüzlerini görmeye çalıştım
Sıyrılmak istedim
Ben sadece uyumak istedim
Dünyadan kaçıp dinlenmeye çalışırken
Cehennemin piçine düştüm
Daha çok yoruldum
Çığ oldum
Büyüdüm
Kocaman oldum
İnsan olduğumu unuttum
Hayalet oldum
Kollarımı açıp rüzgarı beklemeye başladım
Önce kavurucu bir sıcak geldi
Yandık dedim
Yandık ki ne yandık
Azimle dümdüz açık duran kollarım
Artık o kadar kararlı değildi
Eğildi
Baharı arzuladım
Ben yanarak baharı beklerken
Kış geldi
Dondum
Ama nasıl donmak
Yine de açık tutmaya çalıştım kollarımı
Bir umut ya
Belki gelir rüzgar
Gelir de uçurur beni yukarılara, bulutlara
Ben bekledikçe
Keskinleşti soğuk
Yaprak gibi titredim
Kollarımı göğsümde kavuşturmak istedim
Ama o vaz geçmek demekti
Rüzgarımdan vaz geçmek
Yapamazdım
Biraz daha beklesem belki gelirdi
Aslında biliyordum beklemenin faydasızlığını
Çaresizdim
Yoktu ki başka beklediğim
Rüzgarı beklemekten başka kimdim ki ben
Bilerek
İsteyerek çok yoruldum
Kollarım iki yanıma düştü
Bedenim yere
Başımı çarpmışım koyu gri bir kümülüse
Farkında değilim
Uyanmışım

24 Mart 2011 Perşembe

Duman

İçim çok yalnız..
"Kalbim etten bir organ sadece"
Şairin dediği gibi..
Takım elbiseli toplantılarda
Uyum sağlamaya çalışıyorum
İnsanların kurduğu insan düzenine.

Başım dönüyor.
Ben yok artık.
Ben yoksam kim var?

Ben yokum.

3 Şubat 2011 Perşembe

Bitik

Ben ne yapayım şimdi?
Ben neyin hayrını isteyeyim?
Ben napıyorum?
Saçmasapan kısıtlamaların içinde kaldım. İmkansızlıkların, olamazlıkların içinde kaldım. Çok yoruldum. Gerçekten yoruldum. Abartıyor muyum? Belki. Elimde hiçbir şey yok gibi hissediyorum. Yaşamaya sebep bulmak istiyorum. Kalmadı. Çok yazık oldu bana. Bir şeyler yapabilir miydim kendimle ilgili, güzel bir şeyler? Yapamadım. Yapamıyorum.
Kazandınız.
Beklemiyorum.
Umutlanmıyorum.
Sevmiyorum.

6 Aralık 2010 Pazartesi

12. Gün: Mutlu Son

7 buçukta odayı boşalttım. Evet biraz zor uyandım ama ucunda İstanbul’uma dönmek olduğu için çok motiveydim. Bahçede güzel bir kahvaltı bizi bekliyordu. Kahvaltımızı edip çıktık yola. Arkama bakmadım bile. Umarım Libya uzuuuuun bir müddet çıkmaz karşıma. Gerçi haksızlık etmeyeyim. Çok güldüğümüz anlar da oldu. Absürt insanlar, absürt olaylar da oldu. Gülümsemeler ve kahkahalar oldu. Yine de bu kadar çalışmayı yaşamak istemem bir daha.
Trablus’a giderken Lepcis Magna’yı da gördük. MS 200 yıllarında Romalılar’ın inşa ettiği bir antik kent. Güzel oldu. Denetimin yorgunluğundan sonra kültürel anlamda bir şey kaldı elimizde. Sanırım görülebilecek tek yeri de görmüş olduk. Bol bol fotoğraf çektikten sonra kaldığımız yerden devam ettik yola. Trablus’a vardığımızda hala gezmek için biraz zamanımız vardı. İlk iş bir Türk restoranında yemek yedik. Sonra Trablus sokaklarına daldık. Cuma olması nedeniyle her yer kapalıydı. Yine de güzeldi. Vakitlice havaalanına gittik. Bir macera da orada başladı. Parayı bastırıp girdik VIP Lounge’a. İyiki de girmişiz yoksa zaman geçmeyecekti. Bu arada bir güvenlik görevlisi bana evlenme teklif etti. Ama ufak ve gereksiz bir ayrıntı olduğu için fazla detaylandırmayacağım.

Uçak İstanbul üzerinde süzülürken ışıklı haline bir kez daha âşık oldum İstanbul’un. Farkında olmadan elimi cama götürüp sevmişim Boğaz Köprüsü’nü. Tabi ki gülüşmelere uyandım. Gözümde bir damla yaş vardı.
Valiz bile ağır gelmemişti 3 kat taşımama rağmen. Anahtarın sesi sevdiğim bir şarkı gibiydi. Eve girdim, bavulu bir kenara bıraktım ve salonun perdesini ardına kadar açtım. Vadi ışıklıydı, denizin üzerindeki vapurlar ışıklıydı, karşı kıyıdaki camilerin minareleri büyülüydü. Bir saat kadar oturdum balkonda, elimde Bailey’s’li kahvem. Ben gerçekten mutluydum. Ne olursa olsundu. Ben artık evimdeydim.